1.Giris
Türkiye’de ahşap taşıyıcı sisteme sahip yapı üretimi yaklaşık 40 yıl öncesine kadar yaygın bir şekilde görülmesine rağmen, özellikle betonarme yapım tekniğinin ortaya çıkması ve gelişmesiyle yapı sahibi olmak isteyenler bu süre içinde genellikle tercihlerini betonarme yapılardan yana kullanmışlardır. Gecekondu türü basit yapılar için ise genellikle yığma yapı olarak adlandırılan ancak yığma yapılar için gerekli koşulları sağlamayan yapılar tercih edilmiştir. İnsanların genel tercihleri betonarme ya da yığma türü binalardan yana olunca da ahşap taşıyıcı sisteme sahip yapılar nadiren yapılmış ve bu yapılar unutulmaya yüz tutmuşlardır. Ancak ABD, Kanada, Japonya ve Avustralya gibi gelişmiş ülkelerde ahşap yapılar için bu tür bir yol izlenmeyip teknolojinin verdiği imkanlardan da yararlanarak yeni detay ve teknikler geliştirilmiş ve bu ahşap yapılar inşa edilmeye devam edilmiştir. Bugün ABD’de ahşap yapılar genel olarak tüm yapıların %80-%90’ını oluşturmakta, Kaliforniya gibi deprem bölgesindeki yerleşim yerlerindeki konutlarda ise bu oran %99’a kadar çıkmaktadır (Cobeen 2004).
Türkiye için de yapılması gereken; bu yapıları hiçbir irdeleme yapmadan birkaç basit nedenle tamamen devre dışı bırakmak yerine, çağdaş mimari anlayışa ve teknolojiye uygun olarak değerlendirmek, bu değerlendirmelere göre performanslarının iyi ve kötü olduğu hususları belirlemek ve eksik yönlerini geliştirme çarelerini aramaktır. Bunun sonucunda da ahşap taşıyıcı sisteme sahip yapıları, insanlarımızın depremde can güvenliği ve ülke ekonomisi yönünden değerlendirerek, üstün ve zayıf oldukları hususlarla birlikte konut sahibi olmak isteyenlere en azından bir seçenek olarak sunmaktır.
Ülkemizde son yıllarda gerçekleşmiş en büyük afetlerden olan 1999 Kocaeli ve Düzce depremleri, bazı teknik eleman ya da araştırmacıların dikkatlerinin geleneksel yapılar üzerine yoğunlaşmasını sağlamıştır. Bunun bir sonucu olarak da birçok araştırmacı ve gözlemci deprem sonrasında bu yapıların deprem performansları hakkında görüş bildirmişlerdir (Tobriner 2000, Gülhan ve Güney 2001, Komut 2001, Parsa 2001, Gülkan ve Langenbach 2004). Bu görüşler genelde geleneksel yapıların deprem performanslarının, betonarme yapıların performanslarına göre daha üstün olduğu şeklinde oluşmuştur.
Oysa daha önceki depremlerde bu yapıların deprem performansları hakkında ya hiç görüş sunulmamış ya da çok kısıtlı bilgiler ve görüşler sunulmuştur. Araştırmacılar da geleneksel yapıların çeşitli yük ya da yük etkisindeki davranışları üzerinde çalışmalarına söz konusu depremlerden sonra başlamışlardır. Bu bağlamda sunulan bu çalışmada Türkiye’de geçmişte geleneksel yapılarda uygulanmış ve bugün de uygulanmakta olan ahşap yapılardaki taşıyıcı sistemler tanıtılmakta, bunlar dayanım ve rijitlik açısından irdelenmektedir.
2. AHŞAP YAPILAR ve ANADOLU :
Osmanlı toprakları üzerinde görülen ahşap çatmalı evin nasıl ortaya çıktığını anlamak için Türkler Anadolu’ya gelmeden önce Orta Asya’da ahşabın nasıl kullanıldığını incelemek gereklidir.Daha sonra da Türkler Anadolu’ya gelmeden önce Anadolu’da ahşap evin izlerini incelemek gereklidir.
2.1.Anayurtta ahşap ev :
Türkler ana yurtları olan Anadolu’da hayvancılıkla uğraşıyorlar ve ot bulmak için devamlı hareket ediyorlardı.Evleri de bu hareketli yaşama ayak uydurmak için geliştirilmiş “yurt” ya da “ak -öy” denilen çadırlardı.Çadır, ince bir çatma üzerine örtülen keçeden örtülmüştür .Yani yurtun çatması da ahşaptır. (Şekil 1)
Milattan sonraki zamanlarda, göçebelerin yanında bir kısım Türk , kentlerde de oturuyordu.1989’da Fergana’da,1995’de Maveraünnehir’de yapılan çalışmalarda bugüne kadar evlerin çok büyük bir kısmının ahşap çatma yöntemiyle yapıldığı görülmüştür (Şekil 2) (Günay,2001).Ahşap çatma tekniği, geriye doğru 8 yy.’a kadar izlenebilmiştir.Bu bilgiler bize Anadolu’ya gelen Türklerin Orta Asya’da ahşap çatma tekniğini bildiğinin göstermektedir. (Strzygowsky,1973)
2.2.Türklerden önce Anadolu’da ahşap ev :
Diğer yandan, Anadolu’da yapılan kazılarda, Çatalhöyük’te, M.Ö 7. ve 6. binyıl yerleşmelerinde ayrıca Hacılar’da, İznik Ilıpınar’da, Elmalı Karataş’ta, Frigya’da ahşap çatma tekniği görülmektedir.Likya mezar mimarisinde, ahşap çatma yönteminin taşa işlenmiş örnekleri görülmektedir. (Şekil 3) Bugün aynı yörede izlenen tahıl ambarları, Likya mezar mimarisiyle büyük benzerlik içindedir. Böylece, aynı biçim ve tekniğin 2500 yıllık sürekliliği heyecan vericidir.Sonuç, Türklerden önce Anadolu’da ahşap çatma bir mimarinin var olduğudur.
3.GELENEKSEL AHŞAP YAPILARIN TAŞIYICI SİSTEM SINIFLANDIRILMASI
Ahşap yapılar, yapının en önemli taşıyıcı elemanı olan duvarın yapım yöntem ve biçimine göre nitelenmektedir. Geleneksel ahşap yapılar taşıyıcı sisteme göre;
1. Ahşap yığma yapılar
2. Ahşap iskelet yapılar
3.1.Taşıyıcı sistemleri açısından ahşap yapılar :
Bu yapım tekniğinde kütükler yatay doğrultuda birbirine bindirilerek, köşelerde ve oranında boğaz kesme yöntemiyle çatılıp, dışarıda 30 cm civarında bir çıkıntı bırakılmaktadır. Kütüklerin oluşturduğu duvarlar hem taşıyıcı hem de bölücü özelliğe sahiptirler. Sözkonusu teknikle inşa edilen duvarlar ahşap yığma duvar olarak da adlandırılmaktadır. Bu tür ahşap yapılar Bolu, Gerede, Kızılcahamam ve Doğu Karadeniz yörelerinde bulunmaktadır (Tülay 1998). Şekil 2’de bu teknikle Artvin yöresinde inşa edilmiş ahşap yapılar görülmektedir.
Geleneksel ahşap kütük yapılarda düşey yükler, uçlarından mesnetlenmiş yatay olarak uzanan kütüklerin birbirine temasıyla en üst kütükten alta doğru aktarılarak temele kadar ulaşmaktadır. Dolayısıyla da kat sayısının artması gibi ağır düşey yüklerin etkimesi durumunda, geleneksel olarak yapılan bu tür bir taşıma sisteminin uygun olmayacağı söylenebilir. Diğer taraftan deprem ve rüzgardan dolayı yatay yüklerin etkimesi durumunda, bu yükler kütüklerin uçlarının çatıldığı bölgeyi kesmeye zorlamaktadır. Bilindiği gibi ahşabın kesme dayanımı çekme dayanımına göre oldukça düşüktür (TS647 1979, Odabaşı 1997). Ancak kütükler işlenip temas eden yüzeyleri düzlenip mekanik ya da kimyasal olarak bu yüzden kütükler birbirine ankre edilir, birleşim bölgesi de bağlantı elemanlarıyla güçlendirilirse bu yapıların da yatay yüklere karşı dayanımını artırmak mümkündür. Diğerlerine göre ekonomik olmayan kütük evler dünyanın değişik bölgelerinde bu ya da buna benzer tekniklerle inşa edilmektedir (Avlar 2002).
Genellikle deprem riskinin önemli olmadığı bölgelerde eğik elemanların bulunmadığı taşıyıcı sistemlerle inşa edilen ahşap yapılarla karşılaşılmaktadır. Bu yapıların duvar bölgesinde ahşap taşıyıcılar sadece düşey olarak düzenlenmiş dikmelerden oluşabildiği gibi dikmelere ilave olarak yatay elemanlar da kullanılabilmektedir .Yatay ve düşey ahşap elemanlar arasında kalan boşluklar boş bırakılmakta ya da doldurularak sıvanmaktadır .
Düşey yükler etkisinde dikmeler basınca çalışmaktadır. Genelde kare ya da kareye yakın kesitli olarak düzenlenen dikmelerde burkulma sorun olmadığı sürece, bunlar düşey yüklere karşı yeterli dayanımı gösterebilirler. Bu teknikle inşa edilen yapılarda yatay ahşap elemanlar ve dolgu malzemeleri dikmelerin burkulmasını önleyici yönde katkıda bulunmaktadır.
Sadece düşey dikmelerden oluşan taşıyıcı sisteme sahip yapıların, rüzgar ve özellikle deprem gibi yatay yükler etkisinde iyi bir performans göstermesi beklenemez. Çünkü yatay yük etkimesi durumunda bu yükler esas olarak sadece dikmelerin uçlarındaki birleşim bölgesi tarafından karşılanmaya çalışılacaktır. Dolayısıyla bu durumda ahşabın en iyi dayanım gösterdiği çekme özelliğinden yararlanılamamaktadır. Bağlantı detayına bağlı olmakla birlikte düşük yatay yük seviyelerinde bile bağlantının kopma ihtimali yüksektir. Dikmelere ilave olarak ahşap yatay elemanların da kullanıldığı yapıların yatay yüklere karşı, sadece dikmelerin kullanıldığı yapılara göre daha iyi bir performans göstermesi beklenebilir. Ancak bu tür yapılarda da ahşap elemanlar çekmeye çalıştırılamamaktadır.
Depremde iyi performans göstermesi beklenmeyen sadece dikmelerin bulunduğu yapılardaki bu eksikliği gidermek için deprem bölgelerindeki geleneksel yapılarda genellikle taşıyıcı eğik elemanlar kullanılmıştır. Bu elemanlarda ahşap daha yüksek dayanıma sahip olduğu lif doğrultusunda çekmeye ve basınca çalıştırılmakta, dolayısıyla da yapı deprem ve rüzgar durumunda daha yüksek performans gösterebilmektedir. Ancak bu tür yapılarda da büyük kesme kuvveti oluşumuna neden olacak kısa eğik eleman oluşumundan kaçınmak gerekmektedir. Şekil 5’de Türkiye’de geleneksel ahşap yapılarda farklı şekillerde uygulanmış eğik eleman düzenlemeleri görülmektedir.
Düşey taşıyıcıları sadece kolonlardan oluşan çerçeve sistem betonarme yapılar depremlerde sünek bir davranış göstermesine rağmen depremlerde istenen performansı genellikle gösterememiştir (Doğangün 2002). Bunun en önemli nedenlerinden biri ötelenmelerin büyük değerlere ulaşması sonucu yapının yıkılmasıdır. Betonarme perde duvarların taşıyıcı sistemde kullanımı ötelenmelerin önlenmesi için bir seçenek olmaktadır. Ancak perde duvarların sünekliği düşüktür ve yapı içindeki konumları yapının genel deprem davranışı açısından son derece önemlidir. Sözkonusu çerçeve sistemin bu eksikliğini gidermek için, bir seçenek olarak, geleneksel yapılarda uygulanan eğik eleman düzenlemelerine benzer eğik eleman düzenlemeleri dünyanın değişik bölgelerinde betonarme yapılara da uygulanmıştır (Şekil 6). Bu tür elemanların betonarme yapılara uygulanması konusunda İnş.Yük.Müh. Orhan Pekin ABD’de dahil çeşitli ülkelerde patentler almış ve bu yapıların depremde daha iyi performans göstereceğini belirtmiştir (Pekin 1999).
Geleneksel ahşap yapılarda düşey ve eğik elemanlar arasındaki boşluklar taş, tuğla, kerpiç ya da ahşap malzemeyle doldurulmaktadır. Bu dolgu malzemelerinden genelde yapının taşıma gücüne bir katkı beklenmez. Kendilerinden beklenen ısı ve ses yalıtımını sağlamasıdır. Ancak bu dolgu malzemeleri taşıyıcı elemanlarla bağlantılarının zayıf olmaması ve özellikle de yüzeylerinin sıvalı olması durumunda dikmelerin ve eğik elemanların burkulmalarını önleyici yönde ve genel olarak da yapı rijitliğini artırıcı yönde katkıda bulunmaktadır
3.2.Geleneksel Ahşap Yapıların Yöresel Yapım Yöntemleri
Geleneksel ahşap yapıların yöresel yapım yöntemleri, yapı elemanları ölçeğinde ele alınarak incelenebilir.
3.2.1.Temeller
Ahşapla üretilen yapılar (özellikle iskelet çatkı olarak düzenlenmiş olanlar) hafif olduğundan temel yapımına, tekil taş temeller ve sürekli taş temeller gibi basit ve derin olmayan çözümler getirilmiştir.
Yağışlı bölgeler (Samsun, Terme, Rize ve Artvin köyleri) ve eğimli yörelerdeki ahşap yapılarda tekil olarak yapılmış moloz taş temeller, toprak yüzeyinden 30 – 50 cm yüksekliğe kaldırılarak gerekli yapı korunumu sağlanmıştır.
Daha korunumlu, sağlıklı ve serin yaşam mekanları oluşturmak için ahşap dikmeler üzerine yapılmış konutlardaki (Safranbolu, Bucak, Alanya) düşey yükler 40/60 cm ölçülerindeki moloz taştan tekil veya sürekli biçimlerde, 50 cm’ yi geçmeyen yükseklikteki temeller aracılığıyla toprağa iletilmiştir.
Yağışlı ve eğimli yörelerde (Bolu, Sinop, Sürmene) veya bağ evleri gibi yazlık ve geçici yapılarda, ağaç üretiminin verdiği olanaklar ve özellikle kestane ağacının fiziksel üstünlüğüyle (toprak ve su altında kaldığında dayanımı artar) ahşap dikmeler tekil temel olarak kullanılmıştır.
Büyük yerleşim merkezlerinde ise, üst katları ahşap iskelet olan yapıların servis mekanlarının yer aldığı zemin katların duvarları taşıyıcı olarak oluşturulduğundan (taş, tuğla vb.), bu tür yapılarda sürekli temel sistemi uygulanmıştır. En yaygın yapı kurgusu olan bu yöntemde temeller, moloz taştan yapılmıştır.
Ahşap yapıların temellerini genellikle kagir bir zemin kat ya da zemin üst yüzeyinden itibaren belirli bir yükseklikte yapılan kagir duvarlar oluşturmaktadır. Bazen dikmeler Şekil 1’de görüldüğü gibi taş temellerle mesnetlenmektedir. Bu durumda düşey yükler etkisinde bir sorunla karşılaşılmayabilir. Ancak, özellikle deprem durumunda, ahşap elemanın mesnetlendiği temel taşının, zemin hareketi sonucunda yerinden oynaması ve dikmelerin ötelenmesi sözkonusu olacağından, bu tür bir dikme-temel birleşim bölgesinden iyi bir performans beklenmemelidir. Nitekim, 1944 Bolu, 1967 Mudurnu Vadisi ve 1970 Gediz depremlerinde yıkılan ahşap karkas yapılarda dikmelerinin iri taşlara mesnetlendiği gözlemlenmiştir (Bayüllke 2004). Ahşap yapı temeli olarak ahşap elemanlar da kullanılmaktadır. Su altında kaldığı sürece sertliği artan ve uzun yıllar sonra bir tür taşlaşma özelliği gösteren kestane ağacı bu tür temeller için tercih edilmektedir
Tüm yapılarda ahşap, betonarme ya da çelik taşıyıcı sistem elemanları genel olarak benzer yüklerin etkisinde kalmaktadır. Düşey yükler, yatay olarak düzenlenmiş döşeme-kiriş gibi elemanlara etkimekte, bu elemanlar taşıdığı yükleri kolon ve perde duvar gibi düşey taşıyıcı elemanlara iletmekte, düşey elemanlar ise bu yükleri temellere aktarmaktadır. Bilindiği gibi temeller de bu yükleri, temel çeşidine bağlı olarak, mesnetlendikleri zemin ortamına iletmektedir. Deprem durumunda ise yapı ağırlık merkezine etkiyen deprem yükleri döşeme kiriş gibi elemanlar aracılığı ile eğilme rijitliklerine bağlı olarak düşey taşıyıcı elemanlara aktarılmaktadır. Genelde yukarıda adı geçen tüm taşıyıcı elemanlar yük aktarımı için önemli olmakla birlikte, özellikle deprem esnasında yapıların ayakta kalabilmesi büyük oranda düşey taşıyıcı elemanların performanslarına bağlı olduğundan bu elemanlar çok daha önemli olmaktadır. Bu nedenle sunulan bu çalışmada esas olarak duvarlarda kullanılan bu tür taşıyıcı elemanlar üzerinde durulmaktadır.
Ahşap yapılarda özellikle geleneksel olarak inşa edilenlerde bölgenin koşullarına ve ustaların bilgi-becerilerine bağlı olarak çok farklı taşıyıcı sistemler uygulanmıştır. Dolayısıyla bunları mimari ve taşıyıcılık açısından farklı şekillerde sınıflandırmak mümkündür. Burada ahşap yapılar, duvarlarda kullanılan taşıyıcı sistemlere ve bunların yük etkisinde çalışma biçimlerine bağlı olarak, aşağıdaki gibi sınıflandırılmakta ve açıklanmaktadır:
3.2.2.Duvarlar
Ahşap yığma yapılar çantı ev olarak adlandırılırken, ahşap iskelet yapılar taşıyıcı bileşen aralarının türlü yapı ürünleriyle doldurularak duvar elemanına dönüşümüne göre değişik adlar alırlar.
3.2.2.1. Ahşap yığma duvarlar:
En basit Yığma duvarlar, ormandan kesilen ağaçların birbiri üzerine yığılmasıyla üretilen boşluklu kütük yığma duvarlardır. Bu yöntemle kütük kalınlığından doğan boşlukların giderilmesine yönelik ilk ayrıntılı oluşturma davranışı ortaya çıkmıştır.
Devrek, Bolu, Bartın, Kızılcahamam dağ ve orman yörelerinde tek veya iki katlı ahşap yapıların, Doğu Karadeniz bölgesinin Artvin, Şavşat, Ersis, Hopa, Çaldere ve Akkuş yörelerinde katlı ahşap yapıların alt katları kütük Yığma duvar olarak yapılmıştır.
Kuruluş ilkesi kütük yığma duvarlar gibidir. Fakat, kütükler arasındaki boşlukların giderilmesi için kütükler profillendirilerek birleşme yüzeyleri düzeltilmiştir. Bu yöntem merkezlere yakın orman köylerinde (izmit, kandıra, Bolu, Gerede) ve Doğu Karadeniz bölgesinin İç; bölümlerinde yaygın olarak, kıyı bölümlerinde ise serenderler (Doğu Karadeniz bölgesinde tahıl, fındık gibi ürünlerin saklandığı yerden yüksek depo) ve iç duvarlarda kullanılmıştır.
3.2.2.2. Ahşap iskelet duvarlar:
Ahşap iskelet duvarlarda dikmeler, köşelerde 15/15, 14/14, 12/12, içlerde 12/12, 10/10 boyutlarında 1.20 – 1.50 metre arayla yerleştirilmiştir. Ara dikmeler, çatkı elemanı olarak veya dolgu ürünlerinin uygulanmasına yardımcı olmak üzere 40 – 50 cm arayla düzenlenmiştir. Böylelikle pencere ölçülerine, kafes düzenine ve saçak süslemelerine kadar etkisi olan bir modeI düzeni sağlanmıştır. pencereler sık aralıklarla düzenlendiğinde, pencere açıklıkları yardımcı dikmeler arasında çözümlenmiştir.
Yuvarlak veya kare kesitli payandalar çoğunlukla 60o’lik açıyla dikmelere saplanmaktadır. kat yüksekliğinin az olduğu yapılarda payanda açıları 45°’ye kadar indirilmiştir.
Doğu Karadeniz bölgesine özgü ahşap iskelet dizgesinde ise, farklı bir kurgu söz konusudur. Çatma olarak adlandırılan bu sistem kurgusunda ilke, yüklerin küçük açıklıklarla alınıp zemine eşit olarak aktarılmasıdır. Dikmeler 25 – 35 cm arayla düzenlenmiştir. Köşe dikmeler ve iç; duvarların bitimine rastlayan dikmeler; diğer dikmelere oranla daha büyük kesitlidir. Dikmelerin çapraz bağlantılar ile desteklenmesiyle ortaya çıkan üçgen bölmeler muskalı türleri oluşturur. Gözlü uygulamaların boşluklarının doldurulmasıyla oluşturulan yüzeysel yapıya göz dolması denir.
Yörede en kolay bulunan ve en ekonomik yapı ürünleriyle iskelet araları doldurularak veya yüzeyleri kaplanarak ahşap yapı elemanların duvar elemanları oluşturulur:
3.b.1.Ağaç dolgu :
Orman bölgeleri ve orman köylerinde iskelet araları, yapı artığı ürünler veya ağaçların yatay ve düşey biçimde düzenlenmesiyle duvar elemanları oluşturulmuştur.Dolgu gerecini hafifliği, ahşap taşıyıcıya bağlantı kolaylığı, taşıyıcı sistem dayanımına olumlu katkısı ve kolay işçilik özelliklerine karşın, duvar elemanından beklenen ısı tutuculuk işlevine olanak vermemesi ve ölçülü gereç kullanımı getirmemesi nedeniyle üretim açısından ekonomik değildir.İşçiliğin az olmasıyla basit ve kolay üretim kuruluşu olduğundan özellikle orman köylerinin duvar yapım yöntemidir.
3.b.2.Dal örgüyle dolgu :
Ağaçtan daha çok yararlanma isteğiyle orman köylerinde, dal ve yontulmuş küçük ölçülerdeki ağaç ürünlerin kullanımına gidilmiştir.Taşıyıcı düzende oluşturulmuş iskelet aralarına, dolgu ürününü taşıyacak biçimde düşey olarak ve taşıyıcı elemanlara bağlanmış kadron veya latalar monte edilmiştir.
3.b.3.Taş dolgu:
Taş orman bölgelerinde ağaçla birlikte en kolay sağlanabilen yapı gerecidir.Özellikle orman bölgelerinde, iskelet aralarının doldurulmasında sıkça kullanılmıştır.
Ahşap malzemenin zor temin edildiği özellikle sahile yakın bölgelerde taşıyıcı ahşap elemanların arası toplama taş ve çamur harcıyla doldurulmuştur . Diğer bölgelerde işlenmiş taş ve çimentolu harç kullanımına da rastlanmaktadır . Örneğin Safranbolu’da Küfünk taşı ve Yeğdane taşları harçla örülerek dolgu yapılmıştır
Taş ağır bir malzeme olduğundan yapı ağırlığını dolayısıyla da depremde yapıya etkiyecek deprem kuvvetini artırmaktadır. Diğer taraftan bunların taşıyıcı elemanlarla bağlantısı son derece zayıf olması deprem esnasında yüzeyindeki sıvanın ayrılması durumunda, boşluktan ayrılarak düşmesi sonucu ise yaralanmalara neden olabilmektedir
3.b.4.Kerpiç dolgu:
Orman bölgelerinin dışında ahşap kullanımın azaldığı ve ahşap dolgu yerine en kolay ve ucuz üretilebilen kerpicin geniş bir uygulama alanı bulduğu görülmektedir.Kerpiç dolgu ısı yönünden ağaç dolguya oranla daha geçirimsiz bir duvar elemanı oluşturmuştur.İç Anadolu köy konutlarında ahşap iskelet aralarının kerpiçle doldurularak duvar elemanı oluşturulduğu görülmektedir.
Ahşap taşıyıcı sistem arasında kalan boşluklar özellikle Orta Anadolu Bölgesi’nde bazen kerpiç elemanlarla doldurulmakta ve üzeri sıvanmaktadır Ahşap yapılarda kalıba dökülerek üretilmiş kerpiç elemanlar kullanıldığı gibi elle kabaca düzeltilerek üretilmiş kerpiç elemanlar da kullanılmıştır Bu şekilde inşa edilen yapılar ısı yönünden etkin bir geçirimsizliğe sahiptir (Akdemir 1997).
3.b.5.Tuğla dolgu:
Tuğla dolgularda bağlantı kireç harcının olumlu katkılarıyla çok düzgün ve korunumlu duvar elemanları yapılmıştır.Tuğla dolgu 25-35 cm arayla düzenlenmiş ara dikmelerin oluşturduğu boşluklar ve az ölçüde kullanılmış bağlantılar arasına düz ve çapraz biçimde genellikle yalın olarak dizilmişlerdir.
Tuğla dolgulu duvar, sıvasız olarak 16. yüzyıldan itibaren 18. yüzyılın başına kadar uygulanmıştır Taşıyıcı ahşap elemanlar arasındaki boşluklarda tuğlalar yatay, düşey, çapraz, balık sırtı şeklinde örülmektedir. Balık sırtı olarak yerleştirilen tuğla örülmesi derzlerin arasından akan yağış sularının ahşaba daha az zarar vermesi düşüncesiyle uygulanmıştır. Dolguda harç olarak çimentolu ya da çamur harcı kullanılmıştır. Çamur harcında, çatlamayı önlemek için saman parçacıkları kullanılmıştır. Bu teknik bugün beton için de kullanılmakta olup ince metal parçaları beton içine serpilmektedir.Burada belirtilmesi gereken diğer bir önemli husus, ahşap işçiliğinin bozulmasıyla tuğla örülmesinde gösterilen özenin azalması ve tuğlaların gelişigüzel örülerek üzerlerinin sıvayla kapatılmasıdır
3.b.6.Bağdadi sıva kaplama :
Taşıyıcı iskelet kurgunun her iki yüzü öncelikle 2-3 cm boyutlarındaki ince çıtalarla aralıklı biçimde kaplanarak bir çatkı oluşturulur.Bu çatkı üzerinin çoğunlukla çamur ve saman karışımıyla sıvandığı görülmektedir.
Türkiye’nin bütün bölgelerinde, özellikle büyük yerleşim merkezlerinde en yaygın uygulama alanı bulmuş duvar elemanı yapım yöntemidir.Toroslar,Kula,Bursa,Safranbolu ve Sivas yörelerinde ahşap iskelet konutlar, bu yöntemin en olgun ayrıntılarıyla üretilmiştir.
3.b.7.Tahta kaplama :
Ağacı işleyebilme olanaklarının bulunduğu yörelerde, özellikle büyük kentlerde ağaç iskelet yüzeyleri çeşitli biçimlerde üretilmiş düşey ve yatay tahtalarda kaplanarak duvar elemanları oluşturulmuştur.
3.2.3.Döşemeler:
Geleneksel ahşap sistemlerin ahşap döşeme sistemlerinde, değişik sistem kurgularına rastlamak olasıdır.Ahşap yapılarda yuvarlak kesitli ahşapla aralıksız olarak düzenlenmiş döşemelerde düz tahtalarla kaplama yapılırken, yarım daire kesitli ahşapla düzenlenmiş döşemelerde düzgün bir kullanım yüzeyi elde edildiğinden kaplama gereği duyulmamıştır.Biçilmiş ahşap kullanılarak elde edilen döşemelerde ise, aralıklı olarak aynı yönde düzenlenmiş taşıyıcı kirişler üzerine kalın tahtalar konularak döşeme tahtası oluşturulmuştur.
Ahşap iskelet yapılarda aynı yönde düzenlenmiş taşıyıcı kirişler, taşıdığı yük ve açıklığa göre yuvarlak veya biçilmiş ahşaplardan elde edilen değişik kesitlerde ve aralıklarla uygulanmıştır.Aralıkları 40 – 60 cm olan bu taşıyıcı kirişlerin açıklıkları, oda ve ahşabın elverdiği ölçülerin gereği olarak 3.50 – 4.00 m’dir.
Akdeniz bölgelerinde sedir ağacından, diğer tüm yörelerde köknar ve kavak ağacından üretilmiştir.Bu tür uygulamalarda kiriş araları killi toprakla doldurularak ısı ve ses yalıtımı sağlanmıştır.Bu yöntem, Ankara ve yöresinde “bulgurlama” olarak nitelenmektedir.
3.2.4.Tavanlar :
Türkiye’de en yaygın kullanılmış tavan türü, herhangi bir kaplama uygulanmayan ve kirişlerin göründüğü yalın tavalardır.En iyi uygulamaları; Sivas,Ankara,Bursa ve Safranbolu yörelerinde görülmektedir.
Bu uygulamalar dışında tavanlar genelde dört biçimde üretilmiştir.Bu üretim biçimleri :
3.2.5.Çıkmalar :
Çıkma; yapının taşıyıcı elemanlarından yapı dışına doğru uzanan ve altı boş olan yapı bölümüdür.Giriş belirleme, etkin doğal ışık, hava ve görüş sağlama ve yapıyı çeşitli doğal etmenlerden koruma yönelik düzenlenmiştir.Toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik yapısı, çıkmaların türlü biçimlerde yapılmasına ölçüt oluşturmuştur.Bu bölümün kapalı bir mekan olarak oluşturulması ise, cumba olarak adlandırılmıştır.
Çıkmalar, yapım yöntemleri açısından;
3.2.6.Çatılar :
Çatı; yapıyı dış etkenlere karşı üstten koruyan bir yapı elemanıdır.Biçim ve yapım yöntemlerine göre ; ahşap çatılar, düz dam çatılar ve eğimli çatılar olmak üzere iki grupta incelenebilir :
Kalın ahşap kirişlerin yatay biçimde çatılarak, toprak örtü gereciyle suyun akabileceği kadar eğim verilmiş genellikle toprak gereçli çatılardır.
İklim koşullarına ve örtü ürününün niteliğine göre, az eğimli veya çok eğimli olarak düzenlenmiş çatılardır.Ahşap çatıların rüzgar yüklerine dayanım göstermesi yanı sıra, yapım kolaylığı ve ekonomik oluşu nedeniyle Türkiye’de ahşap çatı yönteminin tüm yapılarda kullanıldığı görüldüğü görülmektedir.Genellikle çatı örtüsü olarak alaturka kiremit kullanılmıştır.
Ahşap iskelet yapılarda kullanılan çatı biçimi, hemen hemen tüm yörelerde sık elemanlar ve oturtma sistemle oluşturulmuş beşik çatı kuruluşudur.Günümüz uygulamalarından biraz farklı biçimde uygulanan bu yöntemde, tavan kirişlemesi görevini de yapan bırakma kirişleri kullanılmıştır.Çatılarda genelde kavak, ladin ve ardıç ağaçları yuvarlak biçimde veya basit el aletleriyle yontularak kullanılmıştır.
Orman bölgelerinde çatı örtüsünü ahşap oluştururken, düz taş sağlama olanaklarının bulunduğu örtü gereci olarak taş kullanılmıştır.Ekonomik sorunlarının yanı sıra, bölge iklim koşulları nedeniyle, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde pek çok yapı çatı örtüsü toprak olarak seçilmiştir.Kentlerde ve toprağı pişirme olanaklarının bulunduğu yörelerde, alaturka kiremit yaygın olarak kullanılmıştır.Çok yağış alan Doğu Karadeniz bölgesinde ise, metal örtülü çatılar yapılmıştır.
3.2.7.Saçaklar :
Orta Anadolu ve az yağışlı bölgelerde küçük çıkıntılar olarak düzenlemiş saçaklar yazları sıcak, sıcak kışları yağışlı geçen kıyı bölgelerinde yapıyı da koruyacak düzenlemelerle çok geniş yapılmıştır. Tavan kirişlerinin dışa taşırılması veya merteklerin uzaması biçiminde oluşan saçaklarının altların genelde kaplanmamış ve taşıyıcı kuruluş algılanacak biçimde yalın bırakılmıştır.
4.SONUÇ :
Türk yapı yapma geleneği son derece zengin bir ahşap yapı kültürüne sahip olmasına rağmen, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren çağdaş yapım tekniklerinin ortaya çıkmasıyla birlikte özellikle 1999 Kocaeli ve Düzce depremlerine kadar ahşap yapım tekniği bir kenara atılmış ve unutulmaya yüz tutmuştur. Bunun yanında gelişmiş birçok ülkede ise, gelişen teknoloji ve bilgi birikimiyle taşıyıcı sistemlerinde yenilikler yapılan ahşap yapılar inşa edilmeye devam etmiştir. Bu çalışmada; geleneksel yapılarda uygulanan taşıyıcı sistemler tanıtılıp bunların taşıyıcılık özellikleri irdelenerek, depremle birlikte yaşamak zorunda olan Türk toplumunun, yapı yapma geleneğinde zaten var olan ahşap yapıların deprem karşısındaki avantajları ortaya konularak bu geleneğin sürdürülmesinin gerekliliği vurgulanmaya çalışılmıştır;
Eğik elemanları bulunmayan ve taşıyıcı sistemi düşey dikmelerden oluşan ahşap yapılar, düşey yükler için yeterli dayanımı gösterse bile bunların deprem gibi yatay yükler etkisinde ahşabın üstün olduğu çekme ve basınca çalıştırılmaması nedeniyle- yeterli performansı göstermesi son derece zordur. Ahşap yapıların taşıyıcı sisteminde eğik elemanların kullanılması yapının deprem performansı açısından son derece önemlidir. Çünkü bu sistemde ahşap elemanlar üstün oldukları lif doğrultusunda çekme ve basınca çalıştırılmaktadırlar. Özellikle temel ve birleşim bölgelerindeki bağlantı detaylarının da yeterli olması halinde bu sisteme sahip ahşap yapıların depremi az hasarla atlatma ihtimali yüksektir.
Geleneksel ahşap yapıların deprem durumunda en zayıf yanlarından biri temellerinin uygun inşa edilmemesi olarak gözükmektedir. Ahşap elemanlar çoğu durumda iri taşlara herhangi bir bağlantı elemanı kullanılmadan mesnetlenmiş ya da kagir bir duvar üzerine oturtulmuştur. Bu tür temellere oturtulmuş yapılarda deprem durumunda ahşap üst yapı ne kadar mükemmel olursa olsun temel yetersizliği nedeniyle hasar beklenebilir. Oysa ahşap yapı ya tamamen ahşap (özellikle kestane ağacı gibi) ya da betonarme bir temel sistemine mesnetlenmesi durumunda, yapının temel nedeniyle depremde hasar görmesi zorlaşacaktır.
Ahşap taşıyıcı elemanlar arasındaki boşluklarda kullanılan dolgu malzemesinden genelde yapının taşıma gücüne bir katkı beklenemez. Ancak bu durum kullanılan dolgu malzemesinin özelliklerine göre de değişmektedir. Bağlayıcılık özelliği düşük çamur harcıyla oluşturulmuş bir taş dolgu hem yapının ağırlığını artırdığından hem de depremde düzlem dışı kolayca devrildiğinden yapının deprem performansını olumsuz yönde etkilemektedir. Oysa dizeme tekniği ile oluşturulmuş bir ahşap dolgu, deprem esnasında yapının dayanımına ve rijitliğine önemli katkılarda bulunabilmektedir. Özellikle de sıva tutması amacıyla bu dizemeler üzerine çakılan ahşap çıtalar bu katkıyı daha da artırabilmektedirler. Dolayısıyla temellerinin ve temel bağlantılarının da yeterli olması durumunda deprem açısından dizemeli sistemin en uygun sistem olduğu söylenebilir
KAYNAKÇA :